Neden Yurtdışında Yaşıyoruz?

8 Eylül 2018 Cumartesi - Anıl Özselgin
1960lardaki yurtdışına çalışmaya giden insanlarla 2000lerde çalışmaya giden insanlar arasında çok temel bir fark var. 1960larda insanlar Türkiye'de iş bulamadıkları için yurtdışına çalışmaya gittiler. 2000lerde gidenlerse Türkiye'de işleri olan insanlar. Türkiye'den ayrılma nedenleri iş bulamamaları yada daha iyi para değil. Ve şunu söyleyebilirim ki daha iyi para kazanmıyorlar. Yada alım güçleri artmıyor yurtdışında çalıştıkları zaman.

Asgari ücretin Türkiye'de (1704 TL) çok az olması ve Almanya'da daha iyi olması (1080 euro) beyaz yakalılar için de benzer bir durumun olduğu illüzyonunu yaratıyor. Türkiye'de 5000 TL kazanan bir beyaz yakalının Avrupa'nın herhangi bir ülkesinde 5000 euro kazanacağını düşünüyoruz. Oysa gelişmiş ülkelerdeki gelir adaletsizliği Türkiye'deki kadar şiddetli olmadığı için, gelişmiş bir ülkede ortalama bir beyaz yakalı asgari ücretlinin 4-5 katı maaşı kazanamaz. Kısacası Türkiye'deki alımgücüne eşdeğer bir şeyler kazanır. Türkiyede 5000TL kazanıyorsa gittiği yerde 15000TL eşdeğeri para kazanır ama herşeye de 3 katı para öder, aynı hesaba gelir sonuç olarak.

Peki neden yurtdışında yaşamaya gidiyoruz? 
  1. Daha güvenli bir hayat. Yolda, evde daha güvenle yaşayabilmek için. 
  2. Daha iyi eğitim hizmetleri.
  3. Daha iyi sağlık hizmetleri.
  4. Daha fazla sosyal haklar.
Yurtdışına gitmeyi düşünen ve bana tavsiye için ulaşan kişilerin cümleleri genelde şu şekilde oluyor "Türkiye'de ekonomik durumumuz iyi, yurtdışında bu ekonomik durumu yakalayabilir miyiz". Tahmin edilenin aksine bu insanlar daha iyi para kazanmak için değil, benzer bir ekonomik seviye sağlandığı sürece memnunlar. 

Hatta ev alabilmeniz için 25 yıl kredi ödemeniz gerekiyor. Yada ömür boyu maaşınızın ciddi bir kısmını kiraya vermeniz gerekiyor. Oysa kalifiye bir beyaz yakalı için Türkiye'de kendi evini alabilmek çok daha kolay. Zaten o kadar kalifiye değilseniz, yurtdışında iş bulamazsınız. Öncelikle kendi ülkenizde iyi kazanacak kadar iyi olmalısınız ki, sizi başka ülkeden firmalar işe almak istesin.

Ayrıca dostlarınızdan, ailenizden ayrı kalıyorsunuz. En uyum sağladığını iddia edenler bile sürekli Türklerle buluşuyor :) Paskalya'yı siz kutlamıyorsunuz, Kurban Bayramını da  gittiğiniz yerdekiler kutlamıyor. Arafta kalıyorsunuz. Daha güvenli bir hayatın bedeli bunlar. Bu bedeli vermek isteyeni de istemeyeni anlamak gerekiyor. Almanya'da 5-6 hafta yıllık izin var. Genelde türkler izinlerinin büyük bir kısmını Türkiye'de geçiriyor. Özlem gidermeye gidiyor izinlerin çoğu. 




Çin'den Türkiye Pasaportuyla Vize Almak

10 Ağustos 2016 Çarşamba - Unknown
Uzun lafın kısası Almanya'da çalışan bir Türk olarak Çin'e iş ziyareti için vize alamadım. Ve bu yazıda aslında dış politikadaki durumumuzun sandığımızdan daha kötü olduğunu anlatmaya çalışacağım.

Rocket Internet'te Kıdemli Yazılım Geliştirici olarak çalışıyorum. Rocket Internet piyasa değeri 4 milyar euro olan bir firma. Avrupa'nın internet devlerinden. Şu sıralar alibaba.com'a hizmet veriyoruz. Alibaba merkezi Çin'de olan piyasa değeri 215 milyar dolar olan dünyanın en büyük perakende firması. Çoğu zaman email ve Skype ile iletişim kuruyoruz ve bazı noktalar var ki yüz yüze konuşmayı gerektiriyor. Geçen ay iki arkadaşımız iki günde Çin vizesi alarak görüşmeleri yapmak için Hangzhou'daki merkez ofise gittiler. Bu ay da ben görüşmelere katılacaktım ve Alibaba kampüsünde kullanılacak yaka kartları çıkartıldı, otel rezervasyonu yapıldı, vize için davetiye mektubu alındı ve vize başvurusunu yaptık.

Yalnız sıra bana geldiğinde süreç daha önceki kişilere işleyenden çok farklı gelişmeye başladı. Normalde CV istenmiyor ama benden CV hazırlamamı istediler görüşmede. Annemin, babamın bilgilerini de vermemi istediler. Sürecin uzayabileceğini, belki kısa bir sürede çıkmayacağını yada red alabileceğimi söylediler. Aradan bir kaç gün geçti, Çin'deki resmi makamlardan adıma ıslak imzalı resmi davetiye (Invitation Letter of Duly Authorized Unit) çıkartılması gerektiğini söylediler. Oysa bu belge daha önce firmamızdan giden hiç kimseden istenmemişti. Bu belgeleri çıkartmak için Alibaba İK uğraşmaya başladı. O belgenin çıkabilmesi için 7 belge daha gerekiyor ve bunlardan biri de önceki Çin vizesi. Alibaba İK daha önceden Çin vizesi sahibi olmadığım için resmi davetiye çıkaramayacaklarını söyledi. Garip ama önceden vizeniz yoksa vize alamıyorsunuz. Vizeyi alamadım sonuç olarak.

Başka bir arkadaş için vize başvurusu yapıldı, yine 2 günde vize çıktı. Söylemeye gerek yok ama benim haricimde vize alan kimse Türk değil.

Aslına bakarsanız Türkiye'nin dış politikadaki imajının giderek kötüleştiğinin herkes gibi farkındaydım, fakat bunun bu düzeyde günlük hayatımıza yansıyacağını düşünmüyordum. Rusya'nın uçağını düşürdük, belki bir kaç turiste vize vermezler diye düşünüyordum. Ama yapılan her politik hatanın günlük hayatımıza direk etki ettiği bir dönemde olduğumuzu idrak ettim.

Aklıma gelmişken şunu da belirtmek de fayda var. Bazen yurtdışında yaşayanların niye oy verebildiği tartışılıyor. Türkiye pasaportu sahibi olduğunuz sürece nerede yaşadığınız farketmiyor güncel politikanın sizi etkilemesi için. Nerede olursanız olun sizi yakalıyor politik hatalar.

Almanya'nın Ermeni Soykırımı İle İlgili Yeni Yasası

2 Haziran 2016 Perşembe - Unknown
Almanya bu sıralar mülteci krizi yüzünden Tayyip Erdoğan ile ciddi sıkıntılar yaşıyor. Ve eli baya zayıf durumda. Mültecileri Avrupa'ya almasa, denizde boğulup ölenler yüzünden Merkel'in başı ağrıyor. Mültecileri Almanya'ya alsa sağcı grupların eleştirilerine maruz kalıyor. Afd (Almanya için Alternatif) isimli göçmen karşıtı parti çok ciddi yükselişte ve Merkel ciddi güç kaybediyor.
Hal böyle iken Almanya Türkiye'ye karşı Ermeni yasası kozunu kullanmayı seçti. Haziran ayında Türkiye vatandaşlarına turist vizesini kaldırmayı planlayan aynı Almanya. Almanya'nın çıkardığı yasa diyor ki: Ermeni soykırımı oldu, bunu hatırlayalım, unutmayalım. Bir olgudan yasa olmaz, bir kuraldan yasa olur. Almanya yasa gibi olmayan yasa çıkardı yani. Hiçbir hak yada hiçbir yasak getirmeyen bir yasa. Tek amacı mülteci krizinde Türkiye'yi haddini bildirmek. Başka hiçbir fonksiyonu yok.
Yani Fransa'nın çıkardığı Ermeni yasası bile, Almanya'nın çıkardığından daha "yasaydı". Fransa demişti ki, Ermeni soykırımı yoktur denilemez. Bir yasak getirmişti. Bir şeyi yasaklamak yasada yer alabilir. Saçma tabii bu konuya Fransa'nın dahil olması ve bir konuda düşünce özgürlüğünü kısıtlaması. Ama en azından yapı olarak yasadır. Almanya'nınki yapı olarak bile yasa değil.
Bu yasanın Ermenilere de bir faydası yok. Onlar da sadece Almanya'nın mülteci krizindeki kullandığı kozlardan biri konumunda. Yani Almanya Ermenileri çok önemsiyorsa Turist vizesini Ermenistan vatandaşlarına kaldırabilir. Yada Türkiye'deki ermenilere çalışma vizesi verebilir. Ermeni öğrencilere vize kolaylığı sağlayabilir. Geçmişle yüzleşelim diyorlar, Ermenistan'a gümrük için kolaylıklar sağlayabilirler. Ya da avrupa birliğine alınması için uğraşabilirler, madem hataları düzeltmek istiyorlar. Sıkıntı şu ki Almanya'nın Ermeniler umrunda bile değil. Umrunda olsa kolaylıklar sağlarlardı. Benzer kolaylıklar İsrail vatandaşlarına var çünkü. Ermeni lobisi dünyanın önemli ülkelerinde çok güçlü deniyor ama ermenilere pek bir hak alabildiğini sanmıyorum, tek gücü Türkiye aleyhtarı hareketlere yetiyor. Bunun da hiçbir pragmatik yararı yok ermenilere. En yakınındaki Türkiye ile ticareti ve ilişkileri bozuluyor. Almanya'ya/Fransa'ya yarıyor Ermeni lobisinin yaptığı faaliyetler.
Fransa "Almanya cingeneleri öldürdü" diye yasa yapıyor mu? İngiltere "Amerika kızılderilileri öldürdü" diye yasa yapıyor mu? Yada "Belçika Kongo'da katliam yaptı" diye yasa çıkıyor mu hiçbir batı ülkesinde? Ki Kongo'da yapılanlar dünyanın başka hiçbir yeri ile kıyaslanamaz. En ufak bir soru işareti yok. Demek ki normalde böyle yasaları kimse çıkarmıyor.
Yani siyaset her yerde sıkıntılarla dolu, Alman siyasetinin de çok özel bir durumu yok. Hatta Türkiye siyaseti kadar kokuşmuş çok yönü var. İşine gelirse kürtleri destekler, işine gelirse Tayyip'i, işine gelirse baska etnik/dini grupları. Çıkarı yoksa niye desteklesin? Etik değerleri yüzünden mi? Petrol için Libya'ya bombalayan Fransa etik için ermenileri mi destekliyor yani? Yani ortadoğuya sürekli silah satan Almanya etik için mi Ermenileri destekliyor?
Genelde Türkiye'nin sagcısı sürekli Osmanlı övüyor, solcusu batıya toz kondurmuyor. Yani iki aşırı uç var. Medya ve siyaset dünyanın her yerinde manipüle edilen kurumlar. Almanya yaptı diye doğrudur demek, Osmanlıyı körü körüne savunan kişilerden daha az cahilce değil.
Almanya dediğimiz ülkenin de her ülke gibi bin tane problemi/skandalı var. Alman medyası bunların üzerine yeterince gitmek yerine (Deutsche Bank, Commerzbank, Volkswagen skandalları), sürekli mülteci meselesini ve Türkiye'yi haber yapıyor. Aynen Amerikan medyası gibi, aynen Türkiye medyası gibi. Unutturmaya calisiyorlar ülkenin vatandaşlarının problemlerini. Yani Tayyip'i severiz sevmeyiz (ben sevmem) ama bu demek değildir ki Tayyip'le uğrasan her devlet sütten çıkmıs ak kaşıktır. Her batı ülkesi doğru, dürüst, etiktir. Yada Tayyip ile uğraşılınca sıkıntıyı Tayyip çekiyor. İki gün sonra Tayyip ülkeyi terketse gene bu ülkelerde kalır ve koz olarak Türkiye'ye karşı ellerinde tutulur, geri vermezler. Bir anda Tayyip sevgileri tutar. Amerika dediğimiz ülke çok ciddi islamafobi barındıran bir ülke olmasına rağmen, kuran yakan insanlar var olmasına rağmen, Fettullah Gülen'i himaye ediyor aynı zamanda. Koz olarak neyi kullanabileceklerse ona göre hareket ediyorlar. Çünkü zamana göre Avrupa ve Amerika'nın desteklediği kişiler değişiyor.
İki gün sonra Ermenistan ile sıkıntıları olsa, Azeri soykırımı yasası çıkarırlar. Rusya'nın çeçenlere yaptıkları için Almanya yasa çıkarsa bunun çeçenlere ne faydası var? Kürtlere, türklerin yaptıkları için yasa çıksa kürtlere ne faydası var. Madımak olayı Almanya parlementosunda yasa olsa, aleviler öldürüldü maraşta diye yasa çıkarsalar alevilere ne faydası var. Gezi parkında Tayyip Erdoğan insanlık suçu işledi diye yasa çıkarsa Almanya, Türkiye vatandaşlarına ne faydası var? Piyon olmamak lazım. Türk olarak da, Kürt olarak da, Ermeni olarak da piyon olmamak lazım.
Almanya, Fransa, İngiltere, Amerika güçlü ülkeler ama sadece eğitimde dolayısıyla bilimde iyi olmalarından dolayı değil; siyasette iyi olmalarından dolayı. Ve o siyasi başarıları eğitime kaynak ayırabilmelerini sağlıyor. Ve konumlarını korumalarını sağlıyor. Çünkü ufak ülkeler sürekli birbirini yerken bu ülkeler kaynaklarını eğitime, bilime ayırıyorlar. Aynen büyük İskender'in babası Filip'in sadece Atina'nın düşmanlarını destekleyerek uzun vadede Atina'yı güçsüzleştirip ele geçirmesi gibi. Atina'nın o esnadaki düşmanları tarihten silinip gitti ve Büyük İskender'i hatırlıyoruz şimdi sadece.

Teknik Acidan Programlama Dili Secimi

4 Haziran 2014 Çarşamba - Unknown
Bu yazida diller arasindaki farklari anlatmaya calisacagim. Maalesef her dil ile her sey yapilabilirmis gibi yanlis bir kani var. Populer dillerden örnek vermeye calistim. 

Programlama dilleri 3 özellige göre farklilik gösterirler: üretkenlik (productivity), hataya duyarlilik (safety), calisma hizi (performance).
Bu 3 özelligin ücünü de en üst düzeyde bulunduran maalesef bir dil yok. Her dil belli seviyelerde ücünün karisimindan olusuyor. 
Bunun sebebi de bu 3 özelligin birbirleriyle ciddi sekilde celisiyor olmasi.

Bu 3 kavrami biraz ayrintili ele alalim. 
Üretkenlik özellikle dynamic typed, yorumlanan (interpreted) dillerde buldugumuz bir özellik. Bu diller derlenmedikleri icin programcilar gelistirme esnasinda derleme ile vakit kaybetmiyor. Bu diller dinamik türlü (dynamic typed) oldugu icin ve fonksiyonlarin/metodlarin parametreleri ve dönüs türleri belli olmadigi icin kod yazimini kolaylastiriyor. Derlenmemeleri hiz kaybina neden oluyor, fonksiyonlarin/metodlarin parametrelerinin ve geri dönüs degerlerinin belli olmamasi cok büyük bir uygulama gelistirmeyi neredeyse imkansiz hale getiriyor. Kritik uygulamalarda bu yüzden tercih edilemiyorlar. Hafiza yönetimi (memory management) ile programci ugrasmadigi icin cok daha üretken oluyor ama uygulamalarin performansi bu yüzden düsüyor. Python, Ruby, Php, Javascript, Perl bu gruptaki diller. Cok üretken bir sekilde uygulama gelistirmenizi sagliyorlar, projeniz büyüdügü zaman hatalari engellemeniz cok zorlasiyor. Bu dillerin özellikle kritik olmayan uygulamalarin gelistirilmesi icin tercih etmek gerekli. Finans, havacilik, telekom, nükleer santral, uzay arastirmalari gibi kritiklik düzeyi yüksek alanlarda bu yüzden bu dillerin kullaniminin olmadigini görüyoruz. Fakat kritik olmayan web projeleri icin cok üretken bir zemin sagliyorlar.

Hataya duyarliliktan (safety) bahsederken aslinda 2 önemli noktadan bahsediyoruz. Türlerin net olmasi (static typing) fonksiyonlarin/metodlarin sadece bir türde parametre almalari ve bir türde veri geri dönmeleri. Ikinci önemli nokta ise hafiza yönetimi (memory management). Tüm derlenen (compiled) diller static typed dillerdir, bu yüzden derlenen diller hataya duyarliligin yarisini halletmis olarak yola cikiyorlar. Hafiza yönetimi tüm derlenen dillerin sagladigi bir özellik degil, bu biraz bazi dillerin cok eski olmasindan (C, C++) dolayi biraz da performansa önem vermelerinden kaynaklaniyor. Bu yüzden cok dikkatli kod yazilmazsa memory leak olusturarak uygulamalarin cökmesine neden olabiliyorlar. Java ve C# gibi görece daha yeni derlenen diller hem static typed olduklari icin hem de hafiza yönetimi sagladiklari icin en üst düzeyde hataya duyarlilik sagliyorlar. Bu yüzden Nasa mars'a gönderdigi aracini Java ile programlarken, web sitesini php ile yapiyor. Eger yapmak istediginiz uygulamanizin kritiklik seviyesi finans yazilimlari, telekom yazilimlari, yüksek hacimli e-ticaret siteleri gibi cok yüksek ise sececeginiz dilin static typed ve memory management yapan bir dil olmasi gerekiyor.

Performans konusuna geldigimizde ise derlendikleri ve memory management yapmadiklari icin C++ ve C ön plana cikiyor. Eger performans uygulamanizdaki vazgecilemeyecek bir özellik ise bu dillerin secilmesi gerekiyor. Tabi bu durumda olasi memory leak'leri engellemek icin cok ciddi bir yazilim gelistirme süreci sürdürmelisiniz. Alt seviye telekom programlari, isletim sistemleri, veritabanlari ve oyunlarin bu yüzden memory management yapilmayan derlenen dillerle gelistirilmesi tercih edilir. C++ ile C arasinda da C++'in nesne yönelimli programlamayi desteklemesi dolayisiyla bir performans farki olusuyor. C biraz daha yüksek hizda calisiyor bu yüzden. Google bile yüksek hiza ihtiyac duymasina ragmen C kullanmamayi tercih ediyor saydigimiz nedenlerden ötürü.

Eger cok kritik islerle ugrasiyorsaniz ve hatayi minimize etmek istiyorsaniz: Java, C#
Üretkenlik en önemli kriterinizse ve kritik bir uygulama ile ugrasmiyorsaniz: Php, Python, Ruby, Javascript
Yüksek performans gerektiren bir is yapiyorsaniz ve uygulama gelistirme hizinizin yavas olmasi sorun degilse: C++  ya da  C (tekrar düsünün!)


Bu yaziyi yazmamdaki etken dil seciminin cok kritik bir konu oldugunu ve yapilacak projenin dogasina göre karar verilmesi gerektigini vurgulamakti. 
Python ile nükleer santral kodu yazmak inanilmaz riskli olacagi gibi Java ile web projesi yapan bir startup kurmak da cok yavaslamanizi saglayabilir. Her dilin kullanilmasi gereken yerler ayri.

Not: Programlama dili seciminde insan kaynaginin ve o dilin ekosisteminin de önemi var. Bu baska bir yazinin  konusu :)

No Silver Bullets

Google Premature Optimization Tip

20 Ocak 2013 Pazar - Unknown
Unfortunately Google Php performance tips avoid data hiding principle of object oriented programming to make software a little bit faster.

https://developers.google.com/speed/articles/optimizing-php


Under the Avoid writing naive setters and getters headline you can see the nonsense micro optimization tip "When writing classes in PHP, you can save time and speed up your scripts by working with object properties directly, rather than writing naive setters and getters."

Setters and getters are the cornerstone of data hiding so sacrificing them for a micro performance optimization makes your code ugly in the long run. It is good to remember what Knuth said about optimization "We should forget about small efficiencies, say about 97% of the time: premature optimization is the root of all evil"



Etiketler: ,

1V1Y'ye attığım mail

20 Aralık 2012 Perşembe - Unknown
Sevgili 1V1Y,

Facebook'ta çıkardığınız reklama tıklıyorum ve yönlendirildiğim sayfa üye olma sayfası. Direk kapatıyorum ve bir potansiyel müşteriden oluyorsunuz.

5 yıldan beri web programcılığı yapıyorum. sahibinden.com ve mynet.com ve daha bir çok sitede çalıştım. Üzülerek söylüyorum bu işi yanlış yapıyorsunuz. 

Tavsiyem önce şu videoyu izleyin. 


Sonra analitik araçlarını kullanarak bu linkten gelen kaç kişi direk kapatmış bakın. Sonra gereksiz her türlü formu siteden kaldırın ve para kazanmaya başlayın. 

Sevgiler Saygılar


Efendi Gibi Nasıl Batılır

18 Ağustos 2012 Cumartesi - Unknown

Bu fotoğraftaki insanların gülümsemesi, efendi bir firmanın batmasından dolayı. Çünkü Rocket Internet son anda yangından mal kaçırır gibi batmadı, herkese haklarını ödedi/ödeyeceğini açıkladı. Kimsenin kafasında soru işaretleri oluşmadı.

Ne Hakia gibi battık, maaşlar yok, notebooklar sizde kalsın dedi. Ne Netron gibi bir gecede binayı boşalttı.
İhbar tazminatlarını ödedi. Kalp kırmadı. Efendi gibi battı.

"Like a sir" yani.